30 Aralık 2008 Salı

Şampiyonluğu Satmak


"Şampiyonluğu Satmak", bu tanımlamayı Daum Beşiktaş'ı çalıştırdığı dönemde devre arasında Nihat'ı satmak isteyen yönetimine söylemişti. Şimdi aynı hataya Fenerbahçe düşüyor. Zor geçen bir ilk yarının ardından, şampiyonluk yolundaki rakiplerinin Sivas hariç hepsi ile evinde oynamasına rağmen hala 2 puan geride olan Fenerbahçe, ara transfer döneminde ihtiyaçlarını gidermediği gibi, elindekilerinde performanslarını engelleyecek hatalar yapıyor.


Dün yapılan açıklamada ilgilenen oyuncular ile ilgili olarak 3 oyuncunun ismi açıklanmıştı. bunlardan hiçbiri orta göbekte ve solda oynayacak oyuncular değiller. Ayrıca alex'in isyankar açıklamalarına karşın henüz bir adım atılmış değil. Oysa ki FB başarıyı yakalayacaksa bu ancak Alex'in sol ayağına bağlı.


Uzun zamandan beri Brezilya modelini benimseyen Fenerbehçe'nin, hala bu ülke oyuncularının yapısını anlamaması da işin ayrı tarafı. Zamanında Nobre, Aurelio ile yaşanılan sıkıntılar ders olmamış. Ayrıca Beşiktaş'ın sezon sonunda sözleşmesi sona eren Zago ile anlaşmamasının ardından, oyuncunun ortaya koyduğu ikinci yarı performansını hatırlayanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır.


Son senelerde kaçırılan şampiyonlukların yanına bu sene bir tanesi daha geliyor. Bu yönetimin eseri. Ve resmen şampiyonlukları satıyorlar.

28 Aralık 2008 Pazar

11 of Europe

UEFA resmi internet sistesinde 2008 yılında ortaya koydukları performans nedeniyle mevkilerine göre oyuncu tercihi yapabileceğiniz ve kurduğunuz takıma bir teknik direktör seçebileceğiniz bir format bulunuyor. Herkesin katılabileceği bu uygulama sonunda, en fazla tercih edilecek oyuncular bu sene mevkilerinin en iyisi olarak açıklanacak. Tüm liste içersinde Türk olarak Aurelio, Hamit Altıntop ve teknik direktör Fatih Terim yer alıyor. Benim tercihlerim şöyle:





Kaleci: Iker Casillas (İspanya/Real Madrid)













Savunma oyuncuları: Maicon (Brezilya/Inter), Carles Puyol (İspanya/Barcelona), Rio Ferdinand (İngiltere/Manchester United), Lahm (Almanya/Münich)









Orta saha oyuncuları: Ronaldo (Portekiz/Manchester United), Xavi Hernandez (İspanya/Barcelona), Lampard (İngiltere/Chelsea), Sneijder (Hollanda, Real Madrid)







Hücum oyuncuları: Lionel Messi (Arjantin/Barcelona), Fernando Torres (İspanya/Liverpool)





Teknik Direktör:Alex Ferguson



Bu oyuncuların dışında Sergio Ramos, Bosingwa, Arshavin, Zhirkov, Gerrard, İniesta, Ribery ve Villa gibi oyuncularda yer aldıkları mevkiler yüzünden bu listeye alamadığım isimler. Bu oylamaya uefa.com adresinden ulaşabilirsiniz.

Alex Gittiğinde.......


Sezon sonu sözleşmesi bitecek olan oyuncuları elden kaçırmamak adına Fenerbahçe yönetimi, transfer görüşmelerine bu sene erken başladı. Sözleşmesi bitecek olanlar içersinde en önemlisi Alex ve Lugano. Alınan bilgilere göre Lugano ile ilgili sorun yok. Sözleşmesi uzatılacak. Fakat alex'in durumunda bir takım anlaşmazlıklar var. Sorun para konusundan ziyade, yönetimin bu futbolcuyu kadroda tutma isteği çok fazla değil gibi. Bunu Alex'in kendi internet sitesine yaptığı açıklamalardan çıkardık.


Alex'in gitmesi demek yaklaşık 5 seneden beri süregelen oyun taktiğinin değişmesi demek Fenerbahçe için. Artık klasik manada 4-4-2 manyaklarına bolca malzeme vereceğiz demek. Başarılı olmak adına bir takımın illa Alex'e ihtiyacı yok tabi. Yada her başarılı takımda Alex tipi bir oyuncu da yok. Ama şu var ki Aurelio'nun yerini Josico, Tuncay'ın yerini Uğur ile dolduran bir takımda Alex'in yeri ancak kronik sakat emre ile dolar ki bu durumda eski yıllara dönüş yaparız. Daha çık ifade etmek gerekirse, Alex'e gelemden takımın 2/3'ünü yollamamız gerekir. Can, Yasin, Ali, Maldonado'yu barındıran bir kadrado Alex'in gözden çıkarılması, sadece bu yönetimin yapabileceği bir iş olur.


Eğer ki söylenenler doğruysa artık Alex olmayacak. Sanmıyorum ki "Alex koşmuyor" sözleri kesilecek ama. Alex hemen iki yanımızda yine koşmayacak, yine gol atıcak-attıracak ve kupalar kazandıracak. O vakit, sorun yine Alex'in paragözlüğüğü yada menejerinin aç gözlülüğü olacak. Yersen


26 Aralık 2008 Cuma

Team of 2008


Şampiyon kulüpler kupasını ve İngiltere Süper ligini kazanan Manchester United, geçtiğimiz hafta Dünya Kıtalararası Kupasını da kazanarak, bu senenin en iyi takımı olmayı fazlasıyla haketti. Bu kupa zaferi ‘Sir’ Alex Ferguson’un 22 senelik Manchester United macerasında kazandığı 31. kupa oldu. Doğal olarak da yılın teknik direktörü seçilmesi de yüksek ihtimal. Bana gör Sir, bu sene en iyisini yaptı.

Fenerbahçe'nin Resmi Yayın Organı


"Dünya kulübü" Fenerbahçe'nin kendi ait televizyonu, gazatesi, dergisi ve internet sitesi var. Fakat bir sezon sonraki yapılan çalışmalar hakkında bilgileri, yöneticilerin taraftardan beklentilerini ve transfer haberlerini en son bu yayın organlarından öğreniyoruz. Tüm bu haberler hep bir kişiden alınıyor. Büyük futbol yorumcusu, usta yazar Alaattin Metin'den. Eğer ki böyle devam edecek ise, yalanlamaları da Akşam gazetesi yayınlasın, bizde dergi ve gazetelere para vermeyelim boşuna. Sağolsun Sayın Metin, her işle alakalı olur. Bizim gibi çağdaş yönetilen bir kulübe de bu yakışır doğrusu...

Gökhan Emreciksin


Bütün gazetelere göre Fenerbahçe'nin ilk transfer bombası. Orta sahanın sahında oynayan bir oyuncu. Elimizde o mevkide az oyuncu varmışcasına bir sağ oyuncusu daha. Burak, Kazım, Deivid hatta Ali Bilgin. Ligde vekupada iki kez karşı karşıya geldiğimiz Ankaragücü'nde hiç de dikkat çekmemişti bu oyuncu. Ve şimdi kurtarıcı olarak transfer ediliyor. Sol taraf sadece Uğur'a, sağ bek Gökhan'a, kale Allah'a emanet iken. Mayıstaki kongreye kadar dayanacağız besbelli.

Kurtar bizi, sen en iyilerine layıksın


Ara transfer döneminin başlamasına 1 hafta kala kulüplerde yapılan görüşmelerin bir kısmı gazetelerde yer almaya başladı. Fenerbahçe, ilk önce sözleşmesi sezon sonu bitecek olanlar ile görüşmelere başladığı ifade ediliyor. Malum Tuncay ve Aurelio vakalarından sonra biraz olsun akıllanmışa benziyor yönetim. Şu ana kadar da Alex, Lugano ve Selçuktan olumlu yanıt almışlar. Volkan ve Deivid ile henüz anlaşamamışlar. Anlaşılamayan futbolculardan Volkan'ın önerilen teklifi beğenmediğini söyleyenlerde var, taraftarın kendisine olan tutumundan dolayı rahatsızlık duyduğunu söyleyenlerde var. Bu iki sebep yüzünden sözleşmesini uzatma fikrini sıcak bakmıyormuş. Benim ona tavsiyen yıllık hakkettiği ücreti almadan imza atmamasıdır. O da 4 milyon eurodan aşağıya denk gelmemektedir. Ne olur imzalama Volkan.

22 Aralık 2008 Pazartesi

"Boca es mi religion, Maradona es mi dios, La Bombenera es mi iglesia"

Arjantin Apertura Liginde şampiyon belli oldu. Boca Juniors....Normal sezonda aynı puanla yer alan 3 takımın oynadığı play off maçları sonucunda Boca, 23. şampiyonluğuna ulaştı. Oynanan play off maçlarında San Lorenzo, Tigre'yi 2-1 mağlup etti. İkinci maçta San Lorenzo, Boca'ya 3-1 yenildi. Son maçta Tigre ise Boca'yı 1-0 yendi. Böylece averajla mutlu sona ulaşan Boca oldu. San Lorenzo ise, Boca maçında yediği son dakika golünü hatırlayıp halen kafasını taşlara vuruyordur...

Diğer kıtadaki sarı-lacivert renklerin mutlu olması, bizi de bir nebze olsun sevindirdi. Özellikle de ezeli rakipleri, geçen sene ligimizde şampiyon olan GS'nin, çıldırın şarkısının gerçek sahibi olan River Palte'in son sırada olduğu bir sezonda. Bu sene Arjantin'de moda "sarı-lacivert ve onların müthiş sözü “Dinim Boca, Tanrım Maradona, Mabedim La Bombonera”

Ceza Tahtası


Daniel González Güiza, 2007-2008 sezonda RCD Mallorca formasıyla 37 maçta 27 gol atarak İspanya gol kralı olmuştu. Bu sene başında da astronomik bir ücret arşılığında Fenerbahçe'ye transfer oldu. Ligin ilk yarısı itibarıyla sadece 4 gol atan Guiza, bu senenin en büyük hayal kırıklığı oldu. Her maçta kaçırıdığı akıl almaz goller sonrasında yüzünde oluşan ağlamaklı tavır, onu bir futbolcudan çok; sanki bir tiyatro oyuncusu gibi görmemize neden oluyor.

Dost Acı Söyler!!!!!!!!!!!


Süleyman Seba'dan sonra BJK'ta başkanlık koltuğuna oturan ikinci kişi, Demirören. Yönetimi süresince Beşiktaş, uzun zamandır Türkiye liginde başarılı olamıyor. Sadece kazandıkları 2 Türkiye kupası var. Mali açıdan her geçen sene geriye gidiyorlar, tesisleşme adına yapılan Fulya projesinden sata sata ellerinde birşey kalmadı.


Tüm bunlara karşılık, insan ilişkilerinde BJK katkıları unutulmamalı. Geleneksel Papermoon yemeklerinde, GS kulübü şu anki başkanı yada önceki dönemlerdeki başkan yardımcısı Adnan Polat ile birlikte birlik mesajları verdiler. Hemen hemen her sene tekrarlanan bu yemekler sonrasında Demirören, GS başkanının bir yardımcısı bir silah arkadaşı gibi davranmaya başladı. Başında olduğu kulübün büyüklüğünü unutarak.


Tüm bunlar nedeniyle BJK taraftarları arasında homurtular yükselmeye başladı ve ilk kıvılcımlar atıldı. " Bir zamanlar her kesin imrenerek baktığı yensede yenilsede takdir edilen kolay kolay kolay kimsenin aleyhinde bulaşamadığı saygınlığı olan kulübümüzü bu gün sıradan bir takım haline getirip ligin zayıf takımlarını bile yendiğinde ağlayan, uğur getirsin diye şeref tribünündeki tüm koltukları dolaşan sayın demirörenin ve bu yönetimin istifa etmesini isteyen arkadaşlardan destek bekliyoruz..."

Son oynanan maçta GS taraftarı bu duruma son noktayı koydu. Ne diyelim? Dost Acı Söylermiş...

Kalbimiz sizlerle


Bordeaux, bu hafta Monaco ile oynadıkları maçta 3-0 geriden gelip, 4-3 kazandılar. UEFA kupasında galatarasay ile eşleşen Fransız temsilcisinin aynı başarıyı sami yendede göstermesi en büyük arzumuz. Malum o topraklarda bu tür mağlubiyetler, yaşanmadı değil.

TV yorumculuğu mu, teknik direktörlük mü?


Ligin 6. haftasında BJK, Ertuğrul sağlam'dan boşalan yere Mustafa Denizli'yi getirdi. Mustafa Denizli, ilk imza töreni sonrası yaptığı açıklamada, klasik teknik direkötr demecinden öte "oldukça kaliteli ve iyi hazırlanmış bir takımımız var, ufak değişiklerle mutlu sona ulaşacağız" demişti. Geçen 10 haftalık süreç içersinde alınan 4 yenilgi ve kaybedilen 16 puanla BJK, bir anda kendini alt sıralarda buldu.

Denizli, oyuncu tercihleri ve saha içindeki yayılış bakımdan oldukça eleştiriliyor, şu sıralarda. Özellikle dün akşam ki maçta, gslı oyuncularun geniş alanlar bulmasına izin veren oyun sistemi ve Seriç gibi daha antremandan öteye geçememiş futbolcunun en önemli maçta ilk 11 de oynaması gibi konular eleştirilerin büyük kısmını oluşturuyor.

Defansın göbeğine diye transfer edilen Zapo ve sivok ikilisini beraber kullanmak yerine, bir tanesini ön liberoda denemek ve durmadan başarısız olmasına rağmen ısrarla değiştirmemekte, diğer bir konu. Görünen o ki, TV başından sallamak kolaymış.

Şeref Kürsüsü


İlk yarının ardından ortaya koyduğu performans ile dikkatleri çok fazla olmasa da üzerine çekmeyi başarabilen bir oyuncu Serdar Özbayraktar. 1981 doğumlu, Eskişehirsporlu futbolcu orta sahanın göbeğinde hem hücuma hem de savunmaya yardımcı oluyor. 90 dakikada gerek mücadele gücü gerekse tekniği ile büyük takımlara karşı oynadıkları maçlarda sahanın yılıdızydı adeta. Orta sahasında Josico ve Maldanoda gibi iki adam bulunduran Fenerbahçe'nin esasında alternatifleri çok uzakta değil, kanımca.

Cüneyt Çakır, Türkiye'nin son 2-3 seneden beri Avrupa'daki temsilcilerinden bir tanesi. Geçen sene Fortis Türkiye Kupasında yönettiği Galatasaray-Fenerbahçe maçından sonra bir daha Fenerbahçe maçlarına verilmedi. Dün akşam oynanan maçtan sonrada, bu konuda ne kadar iyi edildiğini görüyoruz. Cüneyt Çakır maç içersinde verdiği korner, penaltı kararları ile değil, daha çok faul kararları ile maçın kaderini etkilmeyi başardı yine. Delgado'nun ne dediğini anlamadan çıkarttığı ikinci kartın belki açıklaması bulunurdu. Nasıl olsa futbolcui ona kart hareketini yapmıştı. Peki kendini defalarca yere atanlara karşı gösterdiği anlayış. Takdire değerdi. Ama daha çok takdir edilecek tarafı; anlayış gösterdiği tarafın hep sarı-kırmı renklere sahip olamasıydı. Görüşmemeye devam, Cüneyt...


Dengesizlik


Futbol oyun kuralları içersinde kendini yere atan oyuncu, hakemi aldatmaya yönelik bir eylemde bulunduğundan ve saha içindeki eşit rekabet ortamını haksız yere kendine çevirmeye çalıştığından dolayı cezalandırılıyor. Bu tür hareketlerin öncüsü eskisi Arif Erdem'di. Bu kuralın ligimizde yeni yeni uygulamaya başlanmasından ötürü Arif pek sıkıntı yaşamadı, bu konuda. Oysa Alex her sezon en az 4 sarı kartını bu yüzden alıyor.
Maç maç örnek vermek gerekirse, geçen sene ki Ankaragücü maçında kaleci ile karşı karşıya kaldığı posizyonda çalımı atıyor, kale boşken kendini yere atıyor:Sarı Kart. Bu sene bursa maçı. Alex gidiyor rakibin topla alakası yok. Ama Alex aldatmada bulunmuş. İki maçın ardından izlenen görüntülerde, bu iki posizyonun %100 penaltı olduğu otoritelerce ifade edildi.
Daha da geniş kapsamlı düşünürsek, gs savunma oyuncusu Servet Çetin 2006-2007 senesinde 3 sarı, 1 kırmızı kart; 2007-2008 senesinde 4 sarı kart görmüş. Buna karşılık Alex, 2006-2007 senesinde 6, 2007-2008 senesinde 8 sarı kart görmüş. Alex'in gördüğü kartların yarısına yakını hakemi aldatmacadan kaynaklanmış. Çoğu da haksız yere.
Tüm veriler gösteriyor ki, hakemi aldatmacadan dolayı ligimizde sarı kart uygulaması uygulanıyor. Bu sene ligin ilk yarısındaki maçları düşündüğümüzde; Lincoln-Arda-Baros-Kewell dörtlüsünün bu kuraldan dolayı kaç kart gördüğünü biliyormusunuz?
Adaletli ligmiş.

15 Aralık 2008 Pazartesi

Tebrikler


Zafer Kalaycıoğlu. Fenerbahçe Bayan Basket takımının antrenörü. 7 yıldır yürütmekte olduğu bu görevde toplamda 14 kupa kazanmıştır. Bu sene de ezeli rakibimize nazaran kurduğumuz düşük bütçeli takımı şu ana kadar müthiş yönetti. Takımımız ligde namağlup lider durumda. Avrupa'da ise gruplardan ikinci çıkmayı garantileyerek çeyrek finaller için saha avantajını yakalamış durumda. Başarılarının sürmesiyle,

Teşekkürler.


Voleybol takımımızın genç pasörü Arslan Ekşi. Sebepsiz bir şekilde kadro dışı bırakıldığı spiker tarafından söylendi. FB yönetimi yada Voleybol şubesini temsilen herhangi bir kişi tarafından açıklama yapılmadı. Geçen sene çifte kupa sahibi FB, onun yokluğunda Türkiye kupasından elendi, ligde de hızla aşağıya doğru gidiyor. Son 5 maçın 4'ünü kaybetti bir başak deyişle. Kısacası işler sadece futbolda değil diğer şubelerde de sorunl ilerliyor.

El Clasico


El Clasico'da Barcelona, Real Madrid'i Etoo ve Massi'nin golleriyele 2-0 yenerek şampiyonluğunu daha ligin ilk yarısı bitmeden büyük olasılıkla garantiledi. Kağıt üzerinde favori olan Barcelona'da, Etoo bir penaltı atışından faydalanamadı. Buna rağmen golü bulana kadar hiçbir şekilde demorilize olmayan Barcaya karşı Real Marid'te direnmeye çalışan Casillas ve Cannavaro idi.

Maç içersinde Drenthe ve Sneijder ile iki posizyon bulunan Real, bu sezon sonuna kadar artık nerde yanlış yaptığını düşünecek. Gerçi böylesine önemli maçta forvette Higuan'in oynaması düştükleri durumu özetliyor. Sakatlıkları bahane olsa bile Barcanın da en az onlar kadar sakat oyuncusu bulunuyordu.
Sonuçta, Real Madrid için şampiyonluk yarınlara kaldı.


Bir Antalya Sevdalısı



Diego Alfredo Lugano Moreno. 26 yaşındaki yıldız defans oyuncusu, Antalyaspor maçının kahramanıydı. İlk golün pasını verdi, ikinci golü de atarak takımını galibiyete taşıdı. Lugano, 2 sene önce Kadıköy'e ilk ayak bastığında da rakip antalyaspor idi. Ve o maçta 2 gol atmıştı. Lugano, Antalyayı sevmiş demek ki....

Almanya:Kaleci Cenneti

Micheal Rensing: Bayern Münih takımın kalecisi. 24 yaşında.
Manuel Neuer: Schalke takımının kalecisi. 22 yaşında.


Rene Adler: Bayer Leverkusen takımının kalecisi. 23 yaşında.

İsmi geçen üç kaleci, genç yaşlarına rağmen kalede son derece güven veren ve gelecekte dünya futbolunda söz sahibi olmaya adaylar. Bu üç kalecinin de Alman olması çok garipsenecek bir durum değil açıkçası. Çünkü Almanya Bundesliga'daki sadece 3 takımın kalecisi yabancı bir ülkenin pasaportunu taşıyor. Başta bizi sonra da kaleci sıkıntısı çeken İngilizleri, oldukça ıskandıracak bir durum.
Dinamo Kiev maçında yine Volkan'ın hatalı çıkışından bir gol yedik ve annemizin ligine geri döndük. 1 sene önce başlayan Avrupa türküleri yerini yine ağıtlara bıraktık. Bu sene avrupa'da oynayacağımız en uzak maç Büyükşehir Belediyespor ile Olimpiyat Stadında yapacağımız maç. Bunun yönetimden sonra en büyük sorumlusu "mükemmel" kalecimiz.

Resimdeki adam ise, Toni Schumacher. 1988-1990 yıllarında Fenerbahçe Spor Kulübünde oynamış dünyaca ünlü eski efsane kaleci. Ondan sonra gelmedi bir tane daha. Kendisini hatırlamak ve Fenerbahçe'nin Engin ile başlayıp Rüştü ile devam eden ve en sonunda Volkan ile süren Türk kaleci sevdasına bir son vermesi amacıyla ..........

Boyunluk

Öncelerden beri kalecilerin tek bir aksesuarı vardı, o da eldiven. Daha sonraları küçük çantalar ile sahaya çıkmaya başladılar. Son zamanlarda da boyunlukla. İlk önce Juventus'un file bekçisi Buffon ile başlayan bu akım, Real Madrid kalecisi Casillas ile devam eti. Ligimizde de bu akımın öncüsü Volkan Demirel. Keşke Volkan giyim konusunda örnek aldığı kalecilerin, diğer hünerlerini de görüp kendisine dersler çıkarabise...

10 Aralık 2008 Çarşamba

Büyüklüğü Anlayamamak



Pazar günü Barcelona karşısına çıkacak Real Madrid'in hocası Shuster "maçı kazanma şansımız yok bu sene Barcelona'nın senesi, biz sadece güzel futbol oynayarak katkıda bulunabiliriz" diye bir açıklama yapınca kendini bir anda kapının dışında buluverdi. Ve yerine Sevilla'nın efsanevi hocası "Magic Juan" getirildi.
Real Madrid'in başında bulunduğundan beri yaptığı tek olumlu hamlesi bu olan başkan Calderon'un, devre arası transfer listesini oluşturuken Juande Ramos'un fikirlerine bağlı kalması gerekecek. Yoksa sene sonunda aynı Shuster gibi kendisi de oturacak bir koltuk bulamayacak. Büyüklerin tepkisi de büyük oluyor demek ki....

Her takım guard'ı kadar oynar


Dün akşam Alba Berlin takımına konuk olan Fenerbahçe Ülker, rakibine 72-63 yenildi. Böylece Eurolegue'de son 3 maçını, ligde ise son oynadığı 4 maçın 3'ünü kaybetti, Fenerbahçe. Toplamda 7 maçta 1 galibiyet var.
Kaybettiğimiz maçlarda ortaya çıkan iki tablo var: Birincisi takımdaki yabancı oyuncuların hiçbirinin yeteri kadar katkı verememesi, ikinci ise, guard eksikliğimizin açık açık bağırması. Green'in karşısındaki oyuncuya yeteri kadar savunma yapamaması neticesinde rakip takımın oyun kurucusunun hem sayı atmada hem oyun kurmada serbest kalması, rakipleri bir adım öne çıkarıyor. Ayrıca Green'in skor anlamında katkı da yapaması her geçen zamanda takımın sadece 3'lük atışlara yönelmesini sağlıyor.
Yedek olarak takımda tutulan Hakan Demirel'in basketbol oynamayı unutması, predziç'ten de devşirme bir oyun kurucu yaratma isteyenin de acele atışlara ve kritik anlarda yapılan top kayıplarına neden olması takımımız için oldukça sıkıntı yaratıyor.
Transfer düşünmeyen yönetim ve Tanjeviç'in sanırım bu durumları tekrar değerlendirmesi gerekiyor. Yoksa Avrupa için çok geç kalınabilir.

Fenerbahçe, Ukrayna’nın Dinamo Kiev takımıyla bu akşam UEFA kupasına katılma mücadelesi verecek. Fenerbahçe'nin tak amacı kazanmak. Ukrayna takımına ise beraberlik bile yetecek. Kendi sahasında oynayacak olmanın avantajının yanısıra, hava koşulları da Ukrayna takımının lehine. Sakat ve cezalı oyuncuların durumuna baktığımızda Kiev'in daha zor durumda olduğunu görüyoruz. Özellikle Shatskikh ve Yussuf sakat, Aliyev'in ise cezalı oluşu Fenerbahçe için büyük avantaj. Çünkü Aliyev, Ukrayna takımının en önemli kozu durumundaydı.


Özellikle kalecilere büyük iş düşecek bu maçta. Kötü zemin koşullarında uzaktan atılacak toplar tehlikeli olacaktır. Ayrıca, Ukrayna takımının yan toplardaki zaaflarını değerlendirmek için Alex'in sihirli dokunuşlarına ihitiyacımız olacak. Maçı yönetecek Alman hakemin, ev sahibini kollayan görüntüden uzaklaşmasını da sağlayabilirsek, 21.45'te başlayacak maçın Fenerbahçe'nin umut yolculuğunun ilk adımı olabilir...
Kurban Bayramınız mübarek olsun. Ailenizle ve sevdiklerinizle güzel, huzurlu ve sağlıklı bir bayram olması dileğiyle.

5 Aralık 2008 Cuma

Bosna bize yakın olmalı.....




Avrupa futbolunda son aylarda 6+5 kuralı konuşuluyor. FIFA Başkanı Sepp Blatter, bunu Avrupa’da geçerli bir kural haline getirmek için çaba sarfetti. Ama Avrupa Parlamentosu, bu kuralın AB'nin temel değerlerine karşı olduğunu ve bilhassa ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı açısından da kabul edilemeyeceğini açıkladı.

Günümüzde, Avrupa ülkelerinde yabancı oyuncu oynatma statüsü, ülke federasyonlarınca belirleniyor. AB üyesi ülke oyuncuların yerli sayılıyor. AB dışı oyuncular ise, ülkeden ülkeye farklılık arz ediyor. Örneğin:

Fransa:Fransız kolonisi vatandaşı oyuncular ile Türkiye'nin de aralarında bulunduğu bazı Avrupa ülklerinin ayuncuları yerli statüsünde sayılıyor.

Portekiz: Brezilyalı oyuncular yerli statüsnde sayılıyor.

Yunanistan: Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan ve Ukrayna'dan gelen oyuncular yerli statüsünde forma giyebiliyor.

Kısacası Avrupa ülkelerinin hemen hemen hepsinde AB üyesi ülke vatandaşları ve ayrıca kendilerine yakın sayılabilecek ülke oyuncuları yerli olarak sayılıyor. Bunların dışında kalanlar için de en 3 tanesi kadrado olmak üzere, sınırsıza kadar izin verilen bir transfer kuralı var.

Türkiye'de ise sadece Azeri oyuncular, Türk statüsünde sayılıyor. Uzun senelerden beri tartışılan bu konu halen çözümlenemedi. AB üyesi olursak ancak o zaman bir düzenleme yapılacak gibi duruyor. Yabancı sınırlaması kalkmayacağına emin olduğumuz için bari kendimize yakın olarak gördüğümüz ülkelerin oyuncularını yerli statüde oynatmamıza izin verilsin.

Bu ülkeler için de Bosna ön planda. Bu sene Alman liginde oynayan Bosnalıları ve ortaya koydukları performansları izledikçe geç kaldığımız belli oluyor.




Denizlispor-Fenerbahçe


Turkcell Super Lig'in 14. haftasında Fenerbahçe, deplasmanda Denizlispor ile karşılaşacak. Denizlispor şu ana kadar ligde topladığı 14 puanla 14. sırada. Son haftalarda çok gol atıp, çok gol yiyen bir takım görüntüsü çiziyor Denizlispor.

Fenerbahçe ise deplasmanlarda oldukça sıkıntı yaşıyor bu sene. Ligdeki tek deplasman galibiyetini, ligin son sırasındaki Kocaelispor'a karşı son dakika golü ile kazanan Fenerbahçe'nin amacı; bu tabloyu artık değiştirmek. Çünkü olası bir puan kaybı, Fenerbahçe'yi oldukça güç duruma sokacak. Ligde kendi evinde oynadığı iki derbiye olmak yada olmamak havası ile çıkan ve bunları kazanan Fenerbahçe'nin ilk yarının sonuna kadar bu düşüncesini devam ettirme zorunluluğu var.

Diğer taraftan 14 Mayıs 2006 tarihinde iki takım arasında oynanan maçtan sonra, Fenerbahçe şampiyonluğu şaibeli bir şekilde kaybetmişti. Maçtan önce adamlığı üzerine yemin ederek futbol camiası içersindeki tüm pislikleri açıklayacağını söyleyen Denizlispor başkanı halen görevini sürdürmekte. Bu sebep ile bu maçın anlamı daha da artıyor. Çünkü Denizli ile oynanan her maç artık bizler için bir intikam mücadelesi....

Umarım futbolcular da bunun bilincinde sahaya çıkarlar.

Gordon Giricek


Bu sezonun Fenerbahçe adına en büyük transferi. Futbolda dahi hiçbir transfer onun kadar heycanlandırmadı, taraftarları. Gordon Gricek.....


Giricek, 8 yıl Cibona, bir sezon CSKA Moskova forması giymiş ve son 6 yılını NBA’de geçirmişti.
9.6 sayı-1.5 sayı-2.5 ribaunt ortalamaları yakaladığı NBA'deki son sezonunu Phoenix Suns'ta geçiren Giricek, Suns formasıyla 22 maçta 8.8 sayı-1.6 asist ve 2.3 ribaunt ile oynadı.


Uzun uğraşlar sonucunda transfer edilen Giricek, henüz izleyemedik. Çünkü onun da yakasını sakatlık belası bir türlü bırakmadı. Kısa süre aldığı Telekom maçında oldukça etkili olan ve maçı kazanmamızda büyük rol oynayan Giricek'e şu sıralar çok ihtiyacımız var.


Çabuk dön Giricek......






4 Aralık 2008 Perşembe

Dünya Kulübü Fenerbahce


Başkan ilk geldiği zamandan beri kullandığı bu tanımlamayı. Şu anda düşündüğümde bazen yanlış mı anladık demeye başladım kendi kendime.
Fenerbahçe Spor Kulubü, sadece futbol şubesinden ibaret değildir. Bokstan, atletizme; yüzmeden, voleybola kadar birçok branşta Türk sporuna hizmet vermektedir. Tüm bu dallar içersinde futbol öne çıkmaktadır. Doğal olarak futbolda alınan bir başarısızlık, o seneye mutlulukla bakmamızı engellemektedir. İşte böyle durumlarda, başkan "Fenerbahçe futbol kulübü değil, bir spor kulubüdür. Artık biz bir dünya kulubüyüz" diyor. İşte benim onunla anlaşamadığım nokta bu.
Futbolda şampiyon olmak ile boksta şampiyon olmak bir mi? Yada Milan amatör branşlara yatırım yapmıyor diye, bizden daha mı düşük bir takım; tüm dünya tekelinde. İşin gerçeği ben bu şekilde bir zihniyetin doğruluğuna inanmıyorum. O yüzden bana bu tip söylemler, başarısızlığın üzerine örtmek amaçı ile kullanılıyor gibi geliyor.
Dünyanın en büyük kulubü manu mu real mi diye sorulursa tüm dünya üzerinde ikamet edenlere, bir kişi de çıkıp şu takımda bir çocuk var. Engelli koşuda son 10 senedir, arkasındakilere toz yutturdu. O sebep ile bu kulüp daha büyük diyen, olur mu acaba?
Amatör branşlarda alınan şampiyonluklarla övünüyoruz. Tamam hakkımız bir yatırım yapıyoruz, karşılığını alalım. Fakat amatör branşlarda amaç başarıdan önce sporcu yetiştirmek olmalı. Bu da ülkemizin olimpiyatlarda madalya ile dönmesini sağlamalı. Bu sebep ile kulüpler amatör branşların vergi dışı kalmasını istiyor. Ama biz (en çok eleştirildiğimiz nokta) yurtdışından getirdiğimiz oyuncuları Türk yapıp devam ediyoruz. İşte bu durum dünya kulübü anlayışı ile bağdaşmıyor. Bu düşünceyi kabul edemiyorum tümüyle.
İnandığım "dünya kulübü" anlayışına gelince; bu kulübün herşeyi kim ne derse desin futboldur. Futbolda başarılı isen o sene mazine altın harflerle yazılr. Diğer branşlarda alacağın başarılar sadece kreması olur işin. O yüzden amatör branşlarda alacağın başarılar, asla futbolun önüne geçemez yada onunla bir tutulamaz. Futbolda başarı ise, günümüzde takımların mali güçlerinin artması ile artık para ile sağlanamamaktadır. Ancak sürekli başarılar istikrar ile gelmektedir. Bu istikrar sadece teknik direktör anlamında değil, yönetim, kadro, taraftar hatta altyapı anlamında da istikrar ile gelebilmektedir. Tüm bunların halolması içinde en büyük görev yönetime düşmektedir. Yöneticiler ne yaptığını bilen, amatör ruhla çalışma şevklerini profesyonel görüşleri ile birleştirmelidirler. Kişisel egolarını kulüp menfaatlerinin önüne taşımamalıdırlar. Sonuçta kulüp dediğimiz, önemli bir para girdisi olan show işine yönelik büyük bir şirket. Bir şirkette de, tüm işlerin sorumluluğu bir kişide olamaz. İşler paylaşılır, sorumluluklar bölüşülür; denetçi de başkan olur.
Tüm bunların olduğu bir kulüp müdür? şimdi Fenerbahçe....Bu soruyu sorduğumuzda verilecek bize tek cevap, "bu sene takım o kadar kötü gitmesine rağmen biz teknik direktörümüzü kovmadık. Hep istikrar dedik. İşe bu anlayış bizi dünya kulübü yapar" olacaktır. Oysa biz onlara seçimlerin doğru düzgün olmasını sağlamanın bir istikrar gerektiğini anlatamyacağız.Yada belki de en önemlisi, sana hizmet vermiş bir teknik direktör eşyalarını toplamak için yardım istediğine, başkan çıkıpta kimse yardım etmeyecek diyorsa o kulüpte iş bölümünden bahsetmek yada çağdaş bir anlayıştan bahsetmek zannedersem ayıp olur.

Marques Green



Fenerbahçe Basket Takımı, son iki sezonun şampiyonu. Geçen Euro League'de en iyi ilk sekiz takım arasına girdi. Tüm bu başarılar, Ülker işbirliği neticesinde oluşturulan geniş kadronun eseri. Son iki senedir takımda guard posizyonunda oynayan Willie Solomon, bu sene başında NBA takımlarından Toronto Raptors ile 1 yıllık sözleşme imzaladı. 2007-2008 sezonunda 17.9 sayı – 3.9 asist ve 3.2 ribaunt ortalaması ile sarı-lacivertlilere önemli katkı yapmıştı.


Onun yerine, geçtiğimiz sezonu da İtalya’nın Air Avellino takımında geçiren Marques Green transfer edildi. İtalya Ligi’nde 13.1 sayı 6.5 asist ve 3.6 top çalma istatistikleri ile oynayan Green, 1.68 cmlik boyu ile liglerimizin en kısa oyuncusudur. Bundan dolayı savunma yönünden oldukça eleştirilen bir oyuncudur.


Şu zamana kadar Green'in ortaya koyduğu performans hiç de umut verici gözükmüyor. Gerçi "King" Solomon'dan sonra kim gelse kesmezdi zaten....


1 Aralık 2008 Pazartesi

Mekanın Cennet Olsun


Kulübümüz başkanı Aziz Yıldırım´ın dayısı olan Faruk Yalçın‚ hayatını kaybetti. Fenerbahçe sevgisiyle bilinen Yalçın‚Türkiye´nin önde gelen müteahhitlerinden biriydi. Mekanı cennet olsun, başımız sağolsun.


Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, FB degsindeki Aralık ayı yazısında, eksik kalan ve aksayan bölgelere takviye yapılacağını açıkladı. Peki eksik olan bölgeler neresi? Hangi bölgelerde oyuncu eksiklerimiz var?

Takımın kalecisi sorun,yedeği yok. Piskolojik olarak her maça hazır çıkamayan bir kalecimiz var. Ve onun zorlayacak biri daha yok.

Defansta alternatif olarak kullanılabilecek sadece önder var ki o da teknik direktör tarafından kesik. Böylece sağ bek yok. İki stoperin alternatifi yalnızca Yasin. O da ligin orta sıralarında olan bir takımda bile oynamaz. RC tam hazır değil. Bu yaştan sonra zaten tam hazır olması için uzun zaman gerekiyor. Sağ bekte bir Gökhan var iyi diyebileceğimiz, bir de kesici Lugano. Topu oyuna kim sokar derseniz, Gökhan hariç hiçbiri yapamaz. Takım defansını ilerde de kuramaz. Çünkü göbektekiler ağır. Sırtı dönük rakiplerle oynamayı biliyorlar. Yüz yüze oynayan hızlı adamları durdurmaları çok zor. Bunun gibi bir adam ile daha oynamadık. Tek bir Kayseri'deki Agahowa oynadı. Adam salto kralı oldu. O vakit bu defans adamları ile bu takım, geride alan daraltan bir sistem ile oynayacak. Takımı öne çıkaracak bir oyun anlayışı yada misyonu benimsemeyecek. Takımın defansı Gökhan-Edu-Lugano-RC. Tek yedekte elimizde Wederson var kayde değer.

Orta saha düzenimizde göbekte oynatacağımız iki adamdan birinin defansif, diğerinin hucuma yakın olacağını düşünürsek elimizde bu bölge için:Emre,Deniz, Selçuk, Josico ve Maldonado var. Bunların içersinde hucumcu olabilecek Emreden başkası yok. Savunmada ise en iyisi deniz. Fakat onunda hoca ile takıntısı yüzünden o bölgede şu an josico kullanılıyor. İşin garibi hucumcu olarak Selçuk tercih ediliyor ki, bu işin daha da acı tarafı. Adam 5 metre önündeki adama pas atmaktan aciz.Teknik sıfır. Olması gereken; Emre-Selçuk ikilisi. Tabi bunun içinde Emrenin artık düz koşulardan ziyade, maçlarda koşması. Bu da imkanı var mı? Yok zaten bu adam hep böyle. Sol tarafa gelince tek elimizde Uğur var. Geçen sezonun 0 gol, 2 asistli adamı. İnsan FB gibi takımın sol tarfında oynayıp hiç gol atamıyorsa, onda sorun var demektir. ama yok bu adam sanki takımın yıldızı gibi alternatifsiz bırakılıyor.Buranında tek alternatifi tıpkı hemen arkasındaki mevki gibi Wederson. Sağ tarafta ise, Deived var. Değişik bir kanat oyuncusu. Sıradan bir kanat adamının dışında. Geçen sene çok etkili oldu. Ama alternatifsiz. Yedek adına takımda tutulan Kazım, uyumsuz ve vurdumduymaz. Burak ise bjkda ne oynadı da bizde oynasın. Göbekte oynayan Alex'imiz var. Onun yerine adamımız yok. Tümer vardı oda sakat işte. Kolay kolayda yararlanamayız ondan.

İlerde ise Semih ve Guiza. Total olarak düşündüğümüzde; takımın ideal kadrosu:

volkan demirel-gökhan-edu-lugano-selçuk-emre-uğur-deivid-alex-semih

Yedekler: wederson, josico, guiza

Diğer kadrodaki oyunculardan: maldanado-yasin-can-ali bilgin-burak-ilhan:Bu kadroda oynayamaz.

Hoca tarafından istenmeyen: deniz-Önder

Genç olarak daha olgunlaşmamış:babacan-mert günok-gürhan

İlk 11 de yazdığımız oyunculardan volkan demirel, RC, selçuk, uğur, müzmin sakat emre Bunlar ilk 11 de oynar mı normal bir takımda? Yedeklerde bulunan yabancıların kalitesi bu mu olmalı. İşin sonucunda elimizde Türk oyunculardan: semih ve gökhan

Yabancılardan ise:alex-deivid ve lugano hariç hiçbir oyuncu yok.

5-6 oyuncunun tüm sezonu götürebilmek ne kadar imkanlı?

Gelelim tercih edebileceğimiz oyun şeklline. Ne olursa olsun bu defans oyuncuları ile devam edeceksek ve alex varsa bu takım sadece 4-2-3-1 oynar. Bunun içinde;sol açık almalıydık. aynı zamanda göbeğe ayağı top yapabilen takıma tempo yaptırabilecek bir başka oyuncuya daha ihtiyacımız var. Genele baktığımızda ise takımın toplam 9 oyuncuya ihtiyacı olduğu belirgindir.

As takıma:Kaleci-Sol açık-Ön libero-sol bekYedeğe:Sağ bek-Stoper-Sağ açık-Forvet-forvetbu oyunculardan 4ü yabancı, diğerleri Türk olmalıdır. Türkler için şanslar sonuna kadar zorlanmalıdır. ama ülkemizde halen kağıt üzerinde tek forvetle oynamanın defansfi bir kadro olduğunu zanneden insanların olduğunu hesaba katarak çift forvet çılgınlığına dönecek isek elimizde kalan 6 oyuncudan 2 sininde gönderilip (lugano-edu) yerlerine geriden oyun kurma özelliğe olan, hızlı defans adamlarının yanısıra ortaya 3 tane arap atı kıvamında olan ayrıca top yapmayı bilen adamlar lazımdır.

Transfer yapılırken hangi noktaya olursa olsun, hızlı, güçlü, teknik, takım oyununa bağlı, piskolojij sorunu olmayan oyuncular seçilmelidir.

Benden söylemesi........



Maçtan önceki yorumumda beraberliği düşündüğümü ve galibiyet için Beşiktaş'ı şanslı gördüğümü yazmıştım. Fenerbahçe'nin kazanmak için tek şansının Rüştü olduğunu da ifade etmiştim. Maç başladı ve sağolsun Rüştü beni yanıltmadı. Bir korner atışında her zamanki gibi kontrolsüz boşa çıkış ve gol. Bizde oynarken de çok yaşamıştık bu posizyonları, hatta bu sene Avrupa Şampiyonasında oynadığımız Hırvatistan maçında da.


Gecenin maça damga vuran adamı ise Mustafa Denizli idi. Takımını klasik bir 4-4-1-1 düzeni ile sahaya sürmüştü. Böylece orta sahada mücadele edecek, kanatları kapatacak bir oyun stratejisi olacaktı. Kanatların iki yanında Ekrem ve Serdar Özkan'ı tercih etmişti. Ekrem konusunda çok yanılmadığını açıkça söyleyebilirim ama Serdar tamamen felaket idi. Oysa kanatların birinde Holoskoyu oynatsa o kanattaki Fenerbahçeli savunmanın orta sahayı geçmesini bile engellerdi. Çünkü Holosko hızıyla FB savunmasını yıpratacak tek adamdı. Bu işi tamamıyla Nobreye bırakmak, kendi takımının hücum gücünu etkisiz kılmaya neden oldu.


Fenerbahçe'de ise hucümcu bir 11 çıktı sahaya. Sakat sakat oynayan Alex'in etkisiz olduğu maçta bile çok posizyon bulduk. Bundaki en büyük etken kanat oyuncuların kusursuz oyunlarıydı. Ama sahada biri var ki, ona ayrı bir paragraf açmak lazım esasında. "Selçuk Şahin" geldiğinden beri en başarılı performansını sergiliyor. Umarım hep böyle devam eder.


Sonuçta kutsal topraklarda bir derbi daha kazanıldı. Son 15 derbinin 12 sini kazanan bir takımımız var. Haşmet Babaoğlu'nun "4 büyük kavramı yerini tek büyüğe bırakıyor"söylemi çok da anlamsız kalmıyor bu tabloya bakıldığında.

30 Kasım 2008 Pazar

Birazda tarih


Türkiye'nin en nufüslu ve kültürel açıdan en önemli şehridir, İstanbul. Dünyanın en eski şehirlerinden birisidir. Tarihler boyunca Roma, Bizans, Latin ve Osmanlı İmparatorluklarına başkentlik yapmıştır. İstanbul, batıda Avrupa yakası ve doğuda Asya yakası olmak üzere iki kıta üzerinde kurulu büyük bir şehirdir.


Oldukça köklü bir yerleşim yeri olan İstanbul'un hemen hemen her köşesi tarihi ve turistlik eserlerle doludur. İstanbul’daki en eski tarihî eserler; Bizans devrinde Hipodrom adı verilen Sultanahmet Meydanında bulunmaktadır. Günümüze çok az kalıntıları kalan Bizans devri önemli yapıları ve abideleri Hipodrom çevresinde inşa edilmiştir. Bunlardan bir tanesi de "Dikilitaş" tır.


Dikilitaş’ın yaşı 3735, yani 2700 yıllık İstanbul’dan bile daha eski bir yapıdır. MÖ 1736 yılında Mısır firavunlarından Tutmois tarafından yapılan Dikilitaş’ı, Mısır’ı fetheden Roma imparatoru Büyük Teodosyus, gemilere yükleyerek İstanbul’a, bugünkü yerine getirdiği belirtilmektedir.
Dünyadaki en büyük 5 dikilitaştan birini görmeden İstanbul'dan ayrılmayın. Beşiktaş maçı sonrası yeteri kadar manidar olmuştur umarım....

28 Kasım 2008 Cuma

5-6 Nisan 2008






Tarih 5 Nisan 2008.


Maç:Fenerbahçe-Kayserispor


Maçın Hakemi:Hakan Sivriservi


Maçın hakeminin ağır sayılabilecek penaltı kararı ile FB, beraberliği yakalamış ve uzatma dakikalarında bulduğu golle de maçı 2-1 kazanmıştı. Maçtan sonra maçın hakemi oldukça eleştirildi. Genellikle de eleştiriler; penaltı posizyonu ve maç içersinde hakemin takdir haklarını FB lehine kullandığı yönündeydi.


O maçtan sonra bir daha görev alamadı. Doğal olarak ortaya tekrar "temizlikçiler" çıktı. El değmemiş, beyaz sayfalar açmak istiyorlarmış hep bir elden.


Bir gün sonra;

Tarih:6 Nisan 2008

Maç:Gençlerbirliği-Galatasaray

Maçın Hakemi:Kuddusi Müftüoğlu



İlk yarının son dakikasında Erhan ile Sabri'nin Galatasaray ceza sahası içindeki mücadelesinde Erhan yerde kaldı. Kırmızı-siyahlı oyuncular bu pozisyon sonrasında penaltı bekledi, Kuddusi Müftüoğlu devam kararı verdi. Dakika 82, orta sahanın gerisinde olan bir karşı karşıya pozisyonda da ofsayt bayrağı kaldırdı, yan hakem. Maçın sonucunda gs Lincoln'ün son dakika golü ile kazandı.
Bu maçtan sonra başarılı hakemimiz, 5 Turkcell super lig, 4 Bank Asya ligi ve 1 Fortis Türkiye Kupasında düdük çaldı.
Bu hikayeyi neden yazdım?
Son zamanlarda bazı gazetelerde hortalayan "Fenerasyon" terimleri için. İşin garibi, 1 gün önce başka takımın maçının hakemini yerden yere vuran adam, bir gün sonraki kendi takımın maçı ile ilgili yorum bile yapmamış.
İspatı:Sabah Arşiv'de mevcut.